Bu yazıya bir soruyla başlamak istiyorum; bugün Kanal İstanbul’u tartışmıyor olsaydık, İstanbul halkının daha üretici, daha yeşil, daha temiz bir şehir olabilmesi için hangi projelerin konuşulmasını isterdiniz? 

Bu soruyu ve cevapları tartışmak hepimizin hakkı. Sadece bizim hakkımız değil, gelecek kuşakların da hakkı. Yaşadığımız kent ile ilgili karar verme süreçlerine katılmanın ne anlama geldiğini açıklamak istiyorum. 

  • Anayasa’nın 56. Maddesi,  “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını” güvence altına alır. 
  • Çevre Kanunu’nda düzenlenen temel ilkeler gereğince; 
    • çevrenin korunması, çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlenmesi anlamına gelir. 
    • sürdürülebilir çevre, gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesi ile tüm çevresel değerlerin her alanda korunmasıdır. 
    • sürdürülebilir kalkınma, bugünkü ve gelecek kuşakların, sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına almak zorundadır. 
    • Çevre politikalarının oluşmasında katılım hakkı esastır. Bakanlık ve yerel yönetimler, meslek odaları, birlikler, sivil toplum kuruluşları vatandaşların çevre hakkını kullanacakları katılım ortamını yaratmakla yükümlüdür. 
  • Çevresel Etki Değerlendirmesi’nin kalbi ise katılımcılık ve herhangi bir projeden etkilenecek olan insanlar ile uzlaşmaktır. 

Çevresel konularda katılımcılık, endişe, talep ve seslerin duyulmasını sağlamayı amaçlar. Kadınlar, erkekler, engelliler, farklı sosyal sınıflardan, farklı düşüncelerden gelen insanların seslerinin, farklı tüm görüşlerin duyulması kent hakkında en doğru kararı vermenin ilk adımıdır. 

Katılımcılığın, en erken aşamada, çevreyi ve kişilerin yaşama alanlarını etkileyecek planlama ve projelerin bilgisine zamanında, etkin ve farklı kesimlere hitap edebilen duyuru yöntemleriyle sağlanması sürecin olmazsa olmazıdır. 

kanalistanbulahayir.org

İSTANBUL ORTAK MİRAS 

Ben de İstanbul’a dair 21. yüzyıl projelerinde katılımcılık hakkımı kullanmak istiyorum. İklim krizi, artık evimizin içinde, gelmeyen kış, bitmeyen yaz, üretimi azalan gıda…

İklim değişikliği, kuru olan bölgelerde yaşanan kuraklıkların ve su kesintilerinin şiddetini ve miktarını arttırır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin beklentilerine göre birçok kurak yarı-tropikal bölgede bulunan yüzey ve yer altı su kaynakları azalacak, bu sebeple de tarım, ekosistem, yerleşim, sanayi ve enerji üretimi için gerekli olan suya ulaşım konusunda büyük güçlükler ortaya çıkacak. Bu durum, bölgesel su, enerji ve gıda güvenliğini etkileyecek. 

Su kesintileri ve kuraklıkların sebepleri şunları içeriyor: 

(i)  azalan yağmur suyu, 

(ii) azalan kalıcı kar tabakası, bu sebeple zarar gören nehir havzaları ve akıntılar 

(iii) yükselen sıcaklıklar sebebiyle su ve toprak yüzeylerinden buharlaşma artışı yaşanması. 

Dünyada su kaynaklarını tehdit eden en önemli nedenlerden biri iklim krizi. İklim krizi, küresel olarak yağış düzensizliklerini beraberinde getirirken, belirli bölgelerde kuraklıkların meydana gelmesi su kaynaklarını da tüketiyor. Bu nedenle İstanbul’un su kaynakları üzerinde daha verimli ve koruyucu politikalar belirleme zorunluluğu, Kanal İstanbul gibi su kaynaklarını tüketimini tetikleyecek projelerden vazgeçmemizin önemli bir nedeni. 

İklim krizi kentleri ve kentlerde yaşayan nüfusu kırılgan hale getiriyor. Olağandışı hava koşullarının şiddetli artışı, susuzluk, artan kuraklık, su kaynaklarına ulaşımın zorlaşması gibi etkilerin, kentlerde kent yaşamının işleyişine, kamu hizmetlerine, kentlerin altyapısına zarar vermesi kaçınılmaz. Kent ve iklim krizi alanında yapılan çalışmalarda iklim krizinin birçok bölgede önemli ulaşım hatlarını etkilemesi, kentlerin altyapılarına zarar vermesi bekleniyor. 

Kanıtlanmış bilimsel raporlar, her 10 yılın bir önceki 10 yıldan daha sıcak geçtiğini doğruluyor. Dünya kenti İstanbul da sanayileşmenin, yeşil alanların azalmasının, yanlış kentleşmenin bir sonucu olarak iklim krizine karşı kırılgan kentler arasında yer alıyor. 

Bugün İstanbul’u iklim krizine dayanıklı ve donanımlı hale getirmek zorundayız. Tüketen değil, üreten bir şehri konuşmak zorundayız. Kanal İstanbul 20. yüzyıl projesi ama bizim 21. yüzyılda konuşmamız gereken iklim krizine karşı eylem planları olmalı.