Fırat nehri üzerine kurulan Keban barajı, yüzbinlerce haneyi yerinden etmiş ve onlarca köyü sular altında bırakmıştı. Bu köylerden bazıları da Çemişgezek ilçesinde Şavaklılar olarak bilinen, hayvan gütmekle uğraşan, vaktinde göçer bir topluluğun yaşadığı Barav ve Tıtinik köyleriydi.

Baraj nedeniyle göçmek zorunda kalan insanlardan kimileri şehirlere yerleşti, kimileri baraj sularından öteye taşıdıkları köylerinde kendilerine yeni haneler kurdu ya da çevre köylere yerleşti. Barav ve Tıtinik köyü sakinlerinin bir bölümü ise devletten aldıkları baraj parası ile İliç’e kadar ulaştı ve bugün çevre felaketinin gerçekleştiği Çöpler köyüne yerleşti. Kimilerine göre ise Çöpler köyünü göçen Şavaklılar kurdu.

O günlerde Şavaklılar İliçliler tarafından nasıl karşılandı bilmiyoruz ama bugünlerde siyanür sızıntısı ile meydana gelen çevre suçuna tanıklık etmek isteyen, gazeteciler, çevreciler ve bilim insanları için dostane bir karşılama yok. Sahadan aldığımız bilgilere göre madencilik faaliyeti 3-4 bin kişiye iş olanağı sağlıyor. Gelir kapısına kilit vurulmasından endişe edenler de maden karşıtı herhangi bir girişime sıcak bakmıyor. 

Bu endişenin yarattığı atmosfer, 2015 yılından beri madene karşı mücadele eden emekli makinist Sedat Cezayiroğlu’nu Sabırlı köyünden, Erzincan merkeze taşınmaya zorlamış. Yakuplu köyünde yaşayan ve Kaymakamlık Yazı İşleri’nden emekli Nuri Uyar dışında mücadelesine destek olan çıkmamış. 

Cevher zenginleştirme işleminde siyanürün yanı sıra nitrik ve sülfürik asit kullanılması bardağı taşıran son damla olmuş ve Cezayiroğlu, uzmanların kapısını çalmaya başlamış. Bu süreçte  tehlikeli kimyasalların dış ortama karışma riskine de tesise kimyasal maddeleri taşıyan tırların yaptığı kazalara da pek çok kez şahit olmuş. Kimi zaman devrilen bir tır ile sülfürik asit ilçenin sokaklarına dağılmış kimi zaman ise bozulan bir tırdan sızan sülfürik asit yolları kaplamış. Bu kazalarda bölgeye giden yetkili personelin kullandığı ‘Kimyasal Koruyucu Tulum’ ise aslında her şeyi anlatıyor.

Cezayiroğlu’nun ilk kapısını çaldığı isim İTÜ’den, aynı zamanda da TEMA Vakfı Mütevelliler Heyeti Üyesi İsmail Duman hoca olmuş. İsmail hoca mahkemeye verdiği görüşte bu işin pardonu yok demiş. İklim krizi çağında sıcak hava dalgaları ve kuraklık gibi afetlerle boğuşurken Fırat ve Dicle nehirlerinin bu coğrafyada akacak son nehirler olduğunu vurgulamış. Su havzalarının kontamine olma riskinin yanı sıra saniyede 130 litre su tüketen bir iş modeli de içinde olduğumuz krizler çağında sorgulanması gereken bir diğer nokta.

Başta sodyum siyanür olmak üzere sülfürik asit ve nitrik asit gibi kimyasalların toprağa yedirilmesinin bir zehir kapanı yaratacağını anlatmaya çalışmış İsmail hoca. Munzur Press’in yayınladığı siyanür tarlaları da İsmail hocanın tasvirine dair bir fikir veriyor.  Bir yandan da mahkeme heyetinin vicdanına seslenmiş. Bu tesisteki riskin ahlaki açıdan kaçak bir nükleer atık depolama alanından farklı olmadığının altını çizmiş.

Cezayiroğlu’nun bir sonraki durağı halk sağlığı açısından görüşlerini almak için Türk Toraks Derneği ve Türk Tabipler Birliği olmuş. Tesiste kullanılacak maddelerin sebep olabileceği sağlık riskleri sıralandığında ise ortaya endişe verici bir liste çıkmış.

-Cilt,
-Göz,
-Sindirim Sistemi ve
-Solunum yolu ile akciğerlerde hasar.

Türk Toraks Derneği son olarak Kenya’daki altın madenciliğinin neden olduğu asit yağmurları ve yağışlara paralel olarak artan asit drenajlarının riskini anlatan çalışmayı paylaşmış. Çünkü alanı ziyaret ettiğimiz zaman görünen atık havuzu, kirleticilerin son durağı. Buradan sonra buharlaşarak dış ortama karışıyor ve buna da depolama ve bertaraf etme yöntemi adını veriyoruz. Türk Tabipler Birliği ise görüşünde maden kazalarına da yer veriyor. Son 25 yılda 30’dan fazla gerçekleşen maden atık havuzu kazası var. 2000 yılında Romanya’daki altın madeninde gerçekleşen kaza oldukça çarpıcı. Atık maden barajının çökmesi sonucu sadece Romanya değil, Macaristan, Sırbistan ve Bulgaristan da etkileniyor. Kontamine olan su Karadenize kadar ulaşıyor ve sudaki siyanür miktarı limitlerin 100 kat üstünde çıkıyor. Yaklaşık 2 milyon insanın içme suyu zehirleniyor. Çek Cumhuriyeti, Almanya ve Macaristan siyanürle altın madenciliğine artık izin vermiyor. Avrupa Birliği Parlamentosu bu yasakların Avrupa geneline yayılması için bir teklif hazırlıyor.

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği de geçtiğimiz hafta yayınladığı görüşünde siyanürün dokuları tıkayarak ortaya çıkaracağı tahribatın yanı sıra nitrik ve sülfürik asitin çevreye püskürtülmesi ile solunum yolu, cilt ve göz üzerinde neden olacağı zehirlenmeleri tekrar hatırlatıyor.

Atık havuzunda olağan buharlaşma yöntemiyle ortaya çıkan sağlık riskleri oldukça ciddi iken tesisi işleten firma artan yağışlarla atık havuzunun ömrünü uzatmak adına kontamine suyu atmosfere püskürtecek cihazlarla toksik süreci hızlandırmaktan da geri durmamış. Ancak bu durum İliçlilerin zehir soluduklarına dair yükselen endişesi ve kamuoyu baskısı ile çevre izinlerine rağmen sona ermiş. Şirket yetkilileri ise bu konuda ortaya çıkan şikayetlerin neden olduğu denetimlerden yoruldukları için cihazları söktüklerini belirtmiş.  

Saha Ziyareti

Fırat nehri havzasına çok yakın bir bölgede gerçekleşen siyanür sızıntısı sadece İliçliler için değil tüm bölge için önemli bir tehlike buna rağmen çevre illerden gelen heyetlerin, gazetecilerin, çevre örgütlerinin ilçeye kolluk kuvvetleri eşliğinde girmesi üzüntü verici. Ayrıca sahada felaketin gerçekleştiği noktayı görüntüleyebilecek alanın çevik kuvvet ekipleri tarafından kapatılması ise bizi hayrete düşürdü. Ülkede haberdar olmayan kimse kalmamışken, görüntüler dört bir yerde yayımlanmışken, bu barikatın varlığını anlamlandıramadık. Ardından kolluk kuvvetleri de bunu fark etmiş olacak ki yol, gazetecilere ve işlenen çevre suçuna tanıklık etmek isteyen çevre aktivistlerine açıldı. Heyette bizimle birlikte Tunceli Belediye Başkanı, Tunceli Baro Başkanı, Dersim Dernekleri Federasyonu, HDP İl Yönetimi ve diğer aktörler de vardı. 

Kilometrelerce öteden devasa boyutlarıyla fark edilen borular tehlikenin ciddiyetini anlatıyor ve siyanür sızıntısı için tutanaklara geçen rakamları yeniden sorgulamamıza neden oluyor. Atık havuzunun büyüklüğü ve duvarlarındaki paslanmış bir demir parçasını andıran bölümler risk yönetimi ve önlem mekanizmalarına atfedilen güvence algısını yerle bir etmeye yetiyordu. 

Geri dönüşü olmayacak zararlar verebilecek faaliyetlere mahkum olarak yaşamak zorunda değiliz. Saha ziyareti sırasında, gezegenin üstündeki yaşamın bir bütün olarak altından daha değerli olduğunu bir kez daha anımsadık. 

İliçteki yolculuğumuz ilk andan itibaren bizi takip eden ekip aracının  ilçe sınırının son virajında bizden ayrılmasıyla sona erdi. 

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı başta olmak üzere ilgili bütün otoritelerin sızan siyanürün miktarı ve yarattığı tahribatın boyutları ile ilgili bilgi akışını açık ve şeffaf şekilde kamuoyu ile paylaşmaya davet ediyoruz.

Sızıntının tespiti için toplanan 27 numunenin test sonuçları, analizi gerçekleştiren akredite laboratuvar raporu ile yayınlanmalı,

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın maden tesisine gönderdiği denetim ekiplerinde sivil toplum örgütleri ve meslek odaları katılımcılık ve şeffaflık ilkeleri doğrultusunda gözlemci olarak yer almalı,  

Nihai ÇED Raporu yayınlanan 2. kapasite artış projesi acilen durdurulmalı