Greenpeace Akdeniz olarak 6 Şubat’ta meydana gelen yıkıcı deprem sonrasında enkaz kaldırma süreçlerindeki çevre ve insan sağlığı riskine dikkat çekmek için kampanya başlattık. Enkazdan başka felaketler çıkmasın diye yola çıktığımız kampanyanın saha çalışmaları için 5 Mart günü 5 kişilik bir ekiple deprem bölgesine ulaştık ve depremden en çok etkilenen Hatay kentinde çevre suçlarını ve halk sağlığı risklerini raporlamak için sahada çalıştık.

Saha çalışmasına başlarken, gerek paydaşlarımızdan gerekse ihbar hattımızdan gelen bilgiler doğrultusunda inceleme yapacağımız döküm sahalarını listeledik. Öncelikli amacımız, bu ihbarları doğrulamak ve devam eden çevre suçlarını kayıt altına almaktı. Buna ek olarak enkaz kaldırma ve döküm operasyonlarından kaynaklanan hava kirliliğini ölçümledik ve halk sağlığını tehdit eden PM 2.5 seviyesine ilişkin önemli veriler kaydettik.

İlk durağımız, depremin ilk günlerinden beri ismine aşina olduğumuz Mileyha Kuş Cenneti’nin yanıbaşındaki Samandağ Stadyumu oldu.

Mileyha Kuş Cenneti enkaz kaldırma işlerinin ilk günlerinde çöp döküm ihlali ile gündeme gelmişti. Şimdi ise deprem molozlarının tehditi altında. Döküm sahası ve stadyum içine kurulan AFAD çadır alanı arasındaki mesafe en fazla 20 adım. Stadyumun hemen sonrasında ise sulak alan başlıyor. AFAD çadırlarının yanı sıra kendi imkanları ile çadır kuran bir aile ile yaptığımız röportaj ise tehlikenin boyutlarını çarpıcı bir şekilde göz önüne seriyor. Döküm sahasından gelen toz nedeniyle yemek dahi yapamadıklarını aktaran ailenin endişelerini, maalesef Samandağ bölgesinde yaptığımız PM 2.5 ölçüm sonuçları da doğruluyor…

Gelen ihbarlar doğrultusunda uğradığımız ikinci döküm alanı ise Koçören Mahallesindeydi.

Hatay ilinin Defne ilçesine bağlı olan Koçören mahallesi, Hatay merkeze 10 km, Samandağ ilçesine de 18 km uzaklıkta bulunuyor. Bu alanda özellikle dikkatimizi çeken nokta, döküm sahası ile iç içe geçmiş zeytinlik alanlar oldu. Döküm sahasının yanı başında yer alan köy, geçimini zeytincilik üzerinden sağlıyor. Önlem alınmaksızın kaldırılan ve taşınan enkaz içerisindeki zehirli maddeler ise Koçören mevkiinde su kaynakları, tarımsal alanlar ve zeytinlikleri dolayısıyla bölge insanının sağlığını ve geçim kaynaklarını tehdit ediyor.

Çalışmamızın son gününde, Hatay’ın güneydoğusundaki Altınözü mevkine geçtik.

Hatay’ın bu bölgesinde gerçekleştirdiğimiz saha incelemeleri, enkaz yönetim sürecinin vehametini gözler önüne seriyor.


Bir beton işletmesi şantiyesindeki enkaz atıkları, buldozerler yardımıyla yamacın kenarından vadiye dökülüyor ve ortaya çıkan görüntü adeta bir beton nehrini anımsatıyor.


Bu örnekler, maalesef deprem bölgesinde enkazın nasıl yönetildiğine, daha doğrusu yönetilemediğine dair önemli bir kesit sunuyor. Depremzedeler ve bölgedeki gönüllüler için ciddi tehditler oluşturan bu enkaz yönetimi uygulamaları, hava kirliliği ve su kaynaklarının kirlenmesi gibi sonuçlar doğurarak önümüzdeki günler için bölgede ciddi bir çevre ve halk sağlığı tehdidi oluşturuyor.

Enkazdaki felaketler…

Sahadan edindiğimiz bilgiye göre yıkılan binaların şu ana kadar % 5’i döküm sahalarına taşınmış ve daha yıkılacak binlerce hasarlı yapı var. Gördüğümüz fotoğraflar ise yaklaşmakta olan tehlikenin sadece görünen yüzü.

Enkaz kaldırma ve döküm operasyonları sırasında ortaya çıkan toz kirliliği, özünde Dünya Sağlık Örgütü dış ortam hava kalitesi kılavuzunda ve ulusal mevzuatımız kapsamında tanımlanan partikül madde kirliliği. Partikül maddeler kompozisyonunda kadmiyum, nikel gibi ağır metalleri barındırmanın yanı sıra aynı zamanda asbest liflerini de hava yolu aracılığıyla taşıyarak soluduğumuz havayı zehirliyor. Halk sağlığı uzmanları her fırsatta ffp2 vb. maskelerinin kullanım zorunluluğunu sıklıkla vurgularken meslek odaları, asbest uzmanları ve çevre örgütleri bu riski asgari düzeyde tutabilmek için sulama yönteminin önemini dile getiriyor. Sahadaki gözlemlerimiz sırasında uzmanların sulama için tavsiye ettiği pulvarize sistemlere rastlamadık. Koçören ve Samandağ Stadyumu’ndaki döküm sahalarında tek bir arazöz bina atıklarının oluşturduğu yığınlara karşı çalışıyordu ama bu da yeterli bir çalışma yöntemi değildi. Altınözü-Antakya yolunda Hatay’ın en büyük döküm sahasında ise tek bir arazöz dahi çalışmıyordu. Ek olarak, Defne, Samandağ ve Antakya’da gördüğümüz enkaz kaldırma operasyonlarında basit bir hortumla bile sulama işleminin yapıldığını görmedik. Bu eksikler ne yazık ki hava kirliliği ve asbestden kaynaklanacak yeni bir felaketin kapısını aralıyor.

Enkaz Yönetimi ve Hava Kirliliği: Alarm Veren Veriler!

Deprem bölgesinde yaptığımız ölçümlerde elde ettiğimiz hava kirliliği saatlik ortalamaları, bölgedeki insanların maruz kaldığı kirlilik seviyesi açısından endişe verici; PM 2.5 1. Grup kanserojen olarak kabul ediliyor.

  • Samandağ ve Defne ilçelerinde 12 saatlik PM 2.5 ölçümü sonucunda 79 µg/m3 olarak tespit edilen kirlilik ortalaması DSÖ’nün belirttiği 24 saatlik limitin 5.2 katı.
  • Kirlilik seviyeleri, enkaz kaldırma ve döküm sahalarına yakın bölgelerde yükseliyor; bu noktalardan uzaklaştıkça azalma eğilimi gösteriyor.
  • Samandağ Stadyumu’ndaki çadır kent ile döküm sahası arasındaki mesafe sadece 15-20 adım; en yüksek saatlik ortalama hava kirliliği ölçümü 128 µg/m3.
  • Samandağ Stadyumu ve Mileyha Sulak Alanı çevresinde, partikül kirliliğinin anlık ortalaması 1262 µg/m3 seviyesine çıkabiliyor.
  • Akşam saatlerinde, ısınma amacıyla yakılan ateşler çadır bölgelerindeki hava kirliliğini artırıyor, enkaz çalışmalarında ortaya çıkan toza ek olarak partikül madde kirliliğine neden oluyor.Defne ilçesindeki çadır alanlarında, akşam saatlerinde en yüksek kirlilik yoğunluğu yaşanıyor.
  • Hafriyat kamyonları ve rüzgarın etkisiyle savrulan toz, özellikle bozuk yollar ve otoyolların tozlu ve stabilize yapıları nedeniyle kirliliğe katkıda bulunuyor.
  • Antakya’daki hava kalitesi ölçüm istasyonu, Samandağ ve Defne ilçelerinde yapılan ölçümler için en yakın istasyon. Bu istasyondan son 2 yıldaki hava kirliği değerlerini, bölgede ölçüm aldığımız 12 saatlik zaman dilimine denk gelen süreyle karşılaştırdık, ardından bu  süre için aylık ortalama değerleri hesapladık. Yaptığımız hesaplamalara göre, 5 Mart’taki 12 saatlik ölçüm sonucu, son 2 yıldaki Ocak, Şubat ve Mart ayı ortalamalarının üstünde.
  • Deprem sonrası kentsel alandaki göç ve olağan kentsel hareketliliğin azalması, insan faaliyetlerinden kaynaklı hava kirliliği yoğunluğunun düşmesini gerektirirken, aylık ortalamaların üstünde olması ek kirlilik yüküne işaret ediyor. 
  • Daha güvenilir yorumlar için, haftalık ve aylık uzun süreli ölçüm verileri ile karşılaştırma yapmak gerekiyor, ancak Antakya Hava Kalitesi Ölçüm İstasyonu depremden beri çalışmıyor.