6 Şubat’ta yaşadığımız depremlerin acısı devam ediyor. Yaşanan bu yıkımdan milyonlarca insan doğrudan etkilendi. Yaşanan acıya ek olarak evi yıkıldığı ya da ağır hasarlı olduğu için yerinden olan insanları ufukta zor günler bekliyor.

Kamu kurumları enkazı kaldırmak ve yeni yaşam alanları kurmak için acele ediyor. Enkazın içinde hala yaşayan canlar olma ihtimali göz önüne alındığında, bu ihtimal tamamen ortadan kalkmadan bu acele neden diye soruyoruz. Bu nedenle öncelikle gerekli planlamaların yapılmasını ve daha fazla faciaya yol açmadan enkazın zamanı geldiğinde, doğru bir planlamayla kaldırılmasını talep ediyoruz.

Depremler sonucunda oluşan yıkıntı atıklarının yönetimi en başta Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’ne uygun olarak yapılmalıdır.

Bu yönetmeliğe göre, yıkıntı atıklarının kaynağında ayrıştırılarak en aza indirilmesi esastır. Aynı şekilde bu atıkların yönetiminden sorumlu kişi, kurum ve kuruluşlar, atıkların çevre ve insan sağlığına olabilecek zararlı etkilerinin azaltılması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler.

Ortaya çıkan yıkıntı atıklarının belirlenen yerler dışında denizlere, göllere, akarsulara veya herhangi bir yere dökülmesi ve dolgu yapılması da yine bu yönetmelik kapsamında yasaklanmıştır. 

Çok boyutlu bir felaketle karşı karşıyayız. Bu aşamadan sonra düşünmeden, planlamadan attığımız her adım bizi başka felaketlere sürükleyebilir. Bu nedenle çok dikkatli olmamız gerekiyor. Uzmanların da işaret ettiği gibi yıkılan ve yıkılacak binalar çevre ve insan sağlığına, ekolojik dengeye zarar verecek asbest gibi zehirli kimyasallar, zararı herkes tarafından bilinen plastik türevleri ve daha bir çok riskli malzemeyi içinde barındırıyor. Bu malzemelerin kontrolsüz biçimde vadiler, ovalar, tarım alanları, sulak alanlar gibi bölgelere taşınması toprağı, suyu, havayı yani bütün bir ekosistemi ve bir bütün olarak yaşamı uzun yıllar boyunca tehlikeye atarak yeni felaketlere kapı açacaktır. Yıkıntı atıklarının taşınacağı yerlerin seçiminde ve hazırlığında tüm bunlara dikkat etmek gerekir. Bu noktadan itibaren yapılması gereken tek şey, tüm süreçleri insan ve çevre sağlığını düşünerek, doğayla uyumlu olarak planlamaktır. 

Bu nedenle Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar’ın Hatay için göstermiş olduğu hassasiyetin diğer tüm iller için de gösterileceğini umuyoruz. Bu sürecin, insan ve çevre sağlığı gözetilerek hareket edildiğine dair en ufak bir soru işaretine yer bırakmayacak şekilde yürütülmesini talep ediyoruz. Sürecin takipçisi olacağımızı beyan ediyoruz!