COP27’nin Ardından – 2

COP27’nin Ardından’ın 1. bölümünde, Türkiye’nin Ekim 2021’de Paris Anlaşması’nı onayladıktan sonra güncellediği ve bu sene Mısır’ın ev sahipliği yaptığı 27. Birleşmiş Milletler Küresel İklim Zirvesi’nde (COP27) dünyaya ilan ettiği Ulusal Katkı Beyanı’nı (NDC) konu etmiştik. 2. Bölümü oluşturan bu yazı ise, zirvenin başarılı olarak değerlendirildiği kayıp zarar fonuna değinecek.

COP27, küresel güney ülkesi Mısır’da gerçekleşmesi ve uzun zamandır beklenen gündemi kayıp zarar fonu ile, bir iklim adaleti zirvesi olarak da kabul ediliyordu. Güç de olsa kendine resmi gündemde yer bulabilen kayıp zarar fonunun (loss and damage fund) karar metninde yer kabul ve tesis edilmesi, COP27’nin atılım niteliğindeki başarısı olarak değerlendiriliyor. Diğer yandan, fosil yakıtlardan çıkış konusunda hiçbir ilerlemenin sağlanamamış olması ise karanlık tabloda değişimin olmadığı sonucunu da beraberinde getiriyor.

Başrolde iklim adaleti vardı: Kayıp zarar fonu

İklim adaleti temel olarak, yüzyıllar boyunca sera gazı salımları yaparak gelişip devasa kârlar elde eden bir grup küresel kuzey ülkesi ve onların şirketlerinin, başta küresel güney olmak üzere, iklim değişikliğinin etkilerine daha fazla maruz kalan dünyanın geri kalanının zararlarını karşılamaları ve onları krize hazırlayacak destek mekanizmalarında sorumluluk almaları anlamına geliyor. 

“Afrika COP’u” olarak tariflenen COP27; kuraklık ve sel gibi iklim felaketlerinden ağır zarar görmekte olan küresel güney ülkelerinin ve gelişmekte olan ülkelerin, maruz kaldıkları tahribatı tamir edebilmek için yararlanacakları maddi kaynağın, yani kayıp zarar fonunun tesis edildiği bir iklim zirvesi oldu. Fakat bu kolay olmadı. Ülke temsilcileri arasında zirvenin resmen açıldığı 7 Kasım’dan önceki iki gün boyunca, kayıp zarar fonunun resmi gündeme girip girmeyeceğini belirleyen tartışmalar yaşandı. Nihayet fon gündeme girdi ama ilgili tartışmaların “tazminat garantisi vermeyeceği veya zorunlu olarak sorumluluğu kabul etmeyeceği” şerhiyle.

Geç gelen adalet, adalet olacak mı?

Gelişmiş ülkelerin bu tartışmayı ve dolayısıyla doğacak sorumluluğu uzun zamandır engelledikleri biliniyor. Hatta bu tartışma 30 sene geriye kadar gidiyor. 1987’den itibaren bu mekanizmanın gerekliliği, henüz adı konmadan, küçük ada devletleri tarafından yükselen deniz seviyeleri tehdidiyle dile getiriliyordu. Kayıp zarar kavramının adlı adınca ilk anılışı ise, 1991’e tekabül ediyor. Küçük Ada Devletleri Birliği (AOSIS) adına, Vanuatu Ada Devleti temsilcisi Robert Van Lierop, küçük ada devletlerinin deniz seviyesi yükselişleri nedeniyle karşılaştıkları finansal yükün, (sera gazı salarak) gelişmiş devletlerin sorumluluğu olduğunu ileri sürüyor.

Kaynak: Carbon Brief

İlk anılışının üzerinden tam 36 sene geçtikten sonra, kayıp ve zarar fonu üzerinde anlaşmaya varılıyor, fakat geç gelen adalet, adalet oluyor mu? Endonezya’ya bağlı Betet ve Gundul adaları, Solomon Adaları’na bağlı 5 ada, ve Kiribati’ye bağlı Abanuea ve Tebua Tarawa adaları, o günlerden bu günlere su altında kaldı.

Kayıp ve zarar fonu tartışmasının, COP27’yi bir iklim adaleti zirvesi yaptığı kadar, küresel ısıtıcılar açısından bir tıkama ve direnmeye hazırlık zirvesi yaptığı da ileri sürülebilir. Çünkü, zirvede fosil yakıt şirketleriyle bağlantılı katılımcı sayısının 636 olduğu, bu rakamın tüm ada devletlerinin toplam delege sayısından daha fazla olduğu ortaya çıkmıştı. Diğer bir gösterge de, fosil gaz ve petrol ihracatçısı ve bir sonraki -şimdiden tartışmalı bir zirve haline gelen- COP28’in ev sahibi Birleşik Arap Emirlikleri’nin, zirveye tam 1070 delege ile katılmış olmasıydı (Glasgow’da düzenlenen bir önceki iklim zirvesine BAE 116 delege göndermişti). Kayıp zarar fonunun operasyonel detayları da bu ev sahipliğinde gerçekleşecek. Bu gelişmeler COP28’i şimdiden tartışmalı bir zirve haline getirdi ve yazar ve iklim aktivisti Naomi Klein, sivil topluma COP28’i boykot çağrısında bulundu.

Kayıp zarar mekanizmasının zirvede hem gündemde yer bulması, hem de karar metnine koymamaya yönelik direncin kırılmasında gelişmekte olan ülkelerin kararlı duruşlarının etkili olduğu ifade ediliyor. Zirvede bu yönde en etkili konuşmalardan birini Barbados Başbakanı Mia Mottley yaptı. Mottley, kıyamete benzettiği Pakistan sel felaketini, Avrupa’dan Çin’e uzanan sıcak dalgalarını ve kendi ülkesinde yıkıcı sonuçlar doğuran kasırgayı hatırlatarak başladığı ve iklim krizinin tarihini yazan küresel ısıtıcılardan bir anlamda hesap sorduğu konuşmasında şu ifadeleri kullandı: 


“Bu dünya, sömürgeci bir imparatorluğun parçası olduğu zamanlardaki haline hala çok fazla benziyor. Nasıl olur da, geçen 3 ayda 200 milyar dolar kar eden petrol ve gaz şirketleri, kazançlarının en az yüzde 10’uyla kayıp ve zarar fonuna katkıda bulunmayı beklemez? 

Nihayetinde, kayıp zarar fonunun kurulması, iklim adaleti için yeni ve muzaffer bir yolculuk anlamına geliyor. Fakat gezegenin kriz karşısındaki kırılganlığı, 30 sene öncesiyle kıyaslanamayacak kadar büyümüş durumda. Kayıp zarar fonunun ve iklim adaletine katkıda bulunacak diğer mekanizmaların, krizi çıkaranlar tarafından tıkanmaması ve gezegeni kundaklayanların artık bir zahmet yolumuzdan çekilmesi, özür dileyerek suçlarını kabul etmeleri ve bedelini ödemeleri gerekiyor. 

Greenpeace, COP27’yi, Greenpeace Güneydoğu Asya Genel Müdürü Yeb Sano’nun liderlik ettiği kalabalık bir delegasyon takip etti. Greenpeace Akdeniz olarak 11-12 Kasım tarihlerinde Gazhane’de düzenlediğimiz Greenpeace İklim Buluşması’na, zirveden bir video mesaj ile katılan Sano’ya bırakalım son sözü:

“İklim değişikliğini alt etmek ve iklim adaletini desteklemek bir tarafın galip geldiği, diğerinin mağlup olduğu bir oyun değil. Bir kazananlar ve kaybedenler meselesi değil. Ya tüm cephelerde ilerleme sağlarız ya da hepimiz kaybederiz. Doğanın pazarlık masasına oturmadığı, doğanın uzlaşmalara varmadığı unutulmamalı.

Bugün halkın gücünün bir zaferi olan kayıp ve zarar, iklim eylemini engelleyenlerin ifşası için yenilenmiş bir eyleme, fosil yakıtlara bağımlılığımızı sonlandıracak daha güçlü politikalar için baskı oluşturmaya, yenilenebilir enerjiyi büyütmeye ve adil bir geçişi desteklemeye dönüşmeli. İklim adaletine giden büyük adımlar ancak bu şekilde atılabilir.