Özet
Sahiller Hepimizin Kampanyası, Türkiye’nin dört bir yanındaki kıyıların korunması, halka açık ve erişilebilir hale getirilmesi amacıyla başlatılmıştır. Bu politika belgesi, mevcut durumu analiz ederek, karşılaşılan sorunları, çözüm önerilerini ve uygulanacak stratejileri sunmaktadır. Aynı zamanda, ekolojik ve sosyal adalet perspektifinden geliştirilmiş çözüm önerilerini ve uygulanacak stratejileri sunarak, kıyı alanlarının korunması ve iyileştirilmesi için gerekli adımları belirlemektedir. Belge, belediyelerden taleplerimizi de içermekte olup, yerel yönetimlerin bu sürece nasıl katkı sağlayabileceği konusundaki detayları da kapsamaktadır.
Sahillerin sadece korunması değil, aynı zamanda herkes için erişilebilir, temiz ve sürdürülebilir hale getirilmesi için bu kapsamlı yol haritasını sizlerle paylaşıyoruz.

Giriş

Bu politika belgesi, Greenpeace Akdeniz’in “Sahiller Hepimizin” Kampanyası kapsamında Türkiye’deki sahillere erişim sorununu analiz ederek, güncel mevzuat çerçevesinde çözüm önerilerini ve uygulanacak stratejileri sunmak amacıyla hazırlanmıştır. Politika belgesinin amacı sahillerin korunması ve halka açık hale getirilmesi için gerekli adımları belirlemektir.


Türkiye’nin sahil şeridi, sadece doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda kültürel ve ekolojik önemiyle de dikkat çekiyor. Ancak, son yıllarda artan özelleştirme ve yapılaşma girişimleri, sahillere erişimi belirli bir zümreyle kısıtlarken bir yandan da ciddi bir ekolojik yıkıma sebep oluyor.


Gelir dağılımındaki eşitsizliğin giderek artması, sosyal hakların her geçen gün daha önemli olduğunu gösteriyor. Türkiye hükümeti, sosyal devlet olarak vatandaşlarına sosyal adaleti sağlama ve refah düzeyini yükseltme yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Öyle ki, ekonomik eşitsizliklerin derinleştiği bu dönemde, sahiller gibi kamusal alanların herkesin erişimine açılmasının, sosyal adaletin sağlanması açısından kritik bir başlangıç noktası olacağını düşünüyoruz. Çünkü sahiller, halkın dinlenme, eğlenme ve bir araya gelme ihtiyaçlarını karşılayan önemli toplumsal alanlardır; herkesin ortak malıdır.


Sahiller Hepimizin Kampanyası, Türkiye’nin kıyılarını koruma ve halka açık hale getirme hedefiyle yola çıkmıştır. Bu bağlamda, Greenpeace Akdeniz olarak Türkiye’nin dört bir yanındaki sahillerin durumunu belirlemek için kapsamlı bir harita çalışması gerçekleştirdik. Bu harita çalışması, hem Greenpeace ekibi tarafından gerçekleştirilmiş detaylı saha çalışmalarından hem de kamuya açık bir şekidle toplanmış ihbarlardan elde edilen verilerden oluşmaktadır. Bu çalışma, sahillerin mevcut durumunu, erişim sorunlarını ve ekolojik tahribatı gözler önüne seriyor. Kampanya dahilinde yürüttüğümüz pek çok çalışma sahillerimizin korunması ve halka açık hale getirilmesi için yapılacak çalışmalara rehberlik edecek verileri içermektedir.

Mevcut Durum Analizi

Türkiye, yaklaşık 8333 kilometrelik sahil şeridine sahip olmasına rağmen, halkın sahillere serbestçe erişimi oldukça kısıtlı. Kıyı Kanunu ve Anayasa, sahillerin herkesin kullanımına açık olması gerektiğini belirtse de, bu yasalar yeterince uygulanmıyor. Büyük şirketler ve işletmeler sahil şeritlerinde kar odaklı projelerini yürütmeye kanuna aykırı bir şekilde devam ediyor. Bu durum, halkın sahile ücretsiz erişimini ciddi şekilde kısıtlarken bu alana yapılan yatırımlar ise çevre tahribatını derinleştiriyor. 

⁠3621 Sayılı Kıyı Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 43. Maddesi Türkiye’de kıyıların herkes tarafından eşit ve özgür kullanılmasının anayasal bir hak olduğunu korumaktadır:

  • T.C. Anayasası  Madde 43’e göre:
    • “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır,
    • Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir,
    • Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir”
  • Kıyı Kanunu’nun 5’inci maddesine göre:
    • Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır,
    • Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.
    • Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur. Sahil şeritlerinde yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir.
  • Kıyı Kanunu’nun 6’ncı maddesine göre:
    • “Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz” 
  • Kıyı bölgelerinin kontrol hükmünü belirleyen Kıyı Kanunu’nun 13’üncü maddesine göre: 
    • Kıyı Kanunu kkapsamında kalan alanlardaki uygulamaların kontrolü; belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediye, dışında ise valilikçe yürütülür. İlgili bakanlıkların teftiş ve kontrol yetkileri saklıdır.
  • Kamu yararının hatlarını belirleyen Anayasa’nın 35. Maddesine göre ise:
    •  “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” denilmektedir.

Öte yandan, Türkiye’nin kıyıları taraf olduğu uluslararası sözleşmeler dolayısıyla da korunma altında olmalıdır. Bu protokollerden biri olan Barselona Sözleşmesi, Akdeniz’in kirliliğe karşı korunmasını amaçlayan ve Türkiye’nin de taraf olduğu önemli bir çevre koruma anlaşmasıdır. Türkiye, Barselona Sözleşmesi’ne taraf olarak kıyı ve deniz ekosistemlerinin korunmasını taahhüt etmiştir. Ancak, uygulamada karşılaşılan çeşitli sorunlar ve eksiklikler, bu taahhütlerin yerine getirilmesinde ciddi zorluklar yaratıyor.

Bununla birlikte Türkiye, Karadeniz kıyılarını koruma amacıyla hazırlanmış olan Bükreş Sözleşmesi’nin de tarafıdır. Ancak, kıyı bölgelerindeki plansız yapılaşma ve çevre kirliliği, bu yükümlülüklerin tam anlamıyla yerine getirilmediğini göstermektedir. Özellikle, yasadışı yapılaşma ve kıyı ekosistemlerinin bozulması, Karadeniz’in biyolojik çeşitliliği ve çevresel sağlığı için ciddi tehditler oluşturmaktadır.

Yukarıda belirtilen mevzuata, uluslarası sözleşmelere ve kamu yararı vurgularına rağmen bazı bölgelerde bu hükümlere aykırı uygulamalar yapıldığını gözlemliyoruz. Büyük şirketlerin, seçkinlerin ve hükümetin kanuna uygun olmayan bir şekilde sahilleri özel ve kar odaklı yapılanmaya açıyor. Kıyılara erişim belli zümrelerle sınırlandırılıyor. ⁠Greenpeace Akdeniz olarak başlattığımız ve kamuya açık bir şekilde hayata geçirdiğimiz haritalandırma çalışması çerçevesinde Greenpeace Akdeniz saha ekibi Ege Bölgesinde 39 tane sahil işgali belgelerken, Greenpeace ihbar hattına ise Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz Bölgelerinden  (18 Temmuz 2024 itibariyle) 82 tane işgal bildirimi gelmiştir. (Bkz. Ek 1.) 

Çevre Kanunu’nun 2872 sayılı maddesine dayanarak hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği gereğince kıyıları dolaylı olarak etkileyen herhangi bir faaliyet için çevresel etkilerin önemsiz olduğu kararı alınmadan, ekonomik faaliyetlere teşvik, onay, izin veya ruhsat verilmemesi gerekmektedir. Ancak sahil işgalinin boyutu her geçen gün biraz daha artarken Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın, bu uygulamayı mevzuata uygun ve titiz bir şekilde yürütmediği endişesi ortaya çıkıyor. 

Kıyı işgallerinin boyutu ve işgal biçimi günden güne değişirken, yerel hareketler ise bu alandaki çalışmalarını senelerdir sürdürüyorlar. Türkiye’nin dört bir yanında faaliyet gösteren sivil oluşumlar 18 Mayıs 2024 tarihinde 17 kıyıda eş zamanlı bir basın açıklamasıyla Kıyı Hareketleri Dayanışma Ağı’nı (KIYIDA) kurduklarını duyurdular. Aynı tarihte Eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, yaz itibarıyla ‘Denizler Halkındır’ sloganıyla yeni bir proje başlatacaklarını duyurdu. Kaçak ve işgal yapılara karşı kamu yararını önceliklendirerek çalışmalarını sürdüreceklerini ifade etseler dahi bakanlığın bu alandaki çalışmaları şu an için belirsiz.


Sorunların Tanımlanması

Türkiye’de kıyı şeridinde kamu kaynaklarının kötüye kullanılmasının artması hem çevre sorunlarını hem de toplumdaki sosyal adaletsizliği derinleştiriyor. 

Gelir dağılımındaki eşitsizlikler arttıkça, sosyal hakların önemi de daha da artıyor. Türkiye hükümeti, sosyal devlet olmanın gereği olarak, vatandaşlarının sosyal adaletini sağlama ve refah seviyelerini yükseltme sorumluluğunu taşımak zorunda. Mevcut ekonomik eşitsizliklerin derinleştiği bu dönemde, sahiller gibi kamusal alanların herkesin erişimine açılması, sosyal adaletin sağlanması için kritik bir adım olabilir. Sahiller, insanların dinlenme, eğlenme ve bir araya gelme ihtiyacını karşılayan önemli toplumsal alanlardır; herkesin ortak malıdır. Bu nedenle, sahillerin herkesin kullanımına açık olması, sosyal eşitlik ve adaletin sağlanması açısından büyük önem taşır. Sahillerimizi koruyarak ve erişilebilir hale getirerek, toplumun her kesiminin bu alanlardan eşit şekilde faydalanmasını sağlamak, daha adil ve sürdürülebilir bir geleceğin temel taşlarından biridir.

Ekolojik Kaygılar

ÇED Yönetmeliği’ne göre, kıyıları etkileyen herhangi bir ekonomik faaliyetin onaylanabilmesi için, öncelikle bu faaliyetlerin çevresel etkilerinin detaylı bir şekilde değerlendirilmesi ve olumsuz etkilerin en aza indirilmesi gerekiyor. Ancak, uygulamada, büyük şirketlerin çıkarlarına göre hazırlanan ve bağımsızlığı tartışmalı ÇED raporları, bu ilkenin ihlal edilmesine yol açıyor. Bu durum, çevre koruma ilkelerinin göz ardı edilmesine ve kıyılarımızın ekolojik dengesinin ciddi şekilde bozulmasına neden oluyor.

Kıyılar, deniz ekosisteminin hassas ve kritik bileşenleridir. Bu bölgelerdeki ekolojik denge, aynı zamanda balıkçılık ve yerel toplulukların yaşam kalitesi için de hayati öneme sahiptir. ÇED raporlarının tarafsız ve bilimsel temellere dayalı olmaması, denizlerin ve kıyıların biyolojik çeşitliliğinin zarar görmesine, sulak alanların kaybolmasına ve doğal habitatların tahrip olmasına yol açmaktadır.

Bu bağlamda, kıyıları etkileyen ekonomik faaliyetlerin, çevresel etkileri göz ardı edilerek onaylanması, uzun vadede geri dönüşü olmayan ekolojik hasarlara ve biyolojik çeşitliliğin kaybına neden olabilmektedir. Bu nedenle, ÇED süreçlerinin daha şeffaf, adil ve bilimsel verilere dayalı olarak yürütülmesi, yerel halkın ve sivil toplum kuruluşlarının sürece aktif katılımının sağlanması büyük önem taşımaktadır. Ekolojik kaygıların ön planda tutulduğu, sürdürülebilir ve çevre dostu politikaların uygulanması, kıyılarımızın ve denizlerimizin korunması için elzemdir.

Erişim Problemi

İzin alınmadan veya ruhsatsız olarak inşa edilen yapılar, kıyı ekosistemini bozuyor ve doğal yaşam alanlarını tahrip ediyor. Bu tür yapılar, sadece çevresel sorunlar yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda sosyal eşitsizliğe de yol açıyor. Kıyı kanununa aykırı olarak yapılan bu yapılar, kamuya ait alanların özel mülkiyete dönüştürülmesi anlamına  geliyor ki bu da halkın kıyılara serbestçe erişimini engelliyor.

Yerel yönetimlerin ve ilgili bakanlıkların, bu tür yasa dışı yapılaşmalara karşı daha sıkı denetimler yapması gerekirken, bakanlığın imar planlarında değişiklikler yaparak bu bölgeleri şirketlere kiraladığını biliyoruz. Kıyılar özel mülkiyete konu olamaz. 

Kıyı şeridiyle ilgili politikaların hayata geçirilmesi ve anayasal haklarımızın eksiksiz uygulanması gerektiğine inanıyoruz. Şimdi, hep birlikte bu haklarımızı talep etmenin ve değişim için adım atmanın tam zamanı.


Çözüm Önerileri / Alternatif Yaklaşımlar

Kıyıların Korunması
  1. Ekolojik Açıdan Tehlikeli Kıyı Bölgelerin Korunması ve Restore Edilmesi:
    • Durum Tespiti: Ekolojik olarak hassas kıyı bölgeleri belirlenmeli ve bu alanların envanterini çıkarmalıdır.
    • Koruma Stratejileri: Belirlenen hassas bölgelerde yapılaşma ve endüstriyel faaliyetlere izin verilmemeli, mevcut yapılar kaldırılmalıdır.
    • Restorasyon Projeleri: Yerel bitki örtüsünün yeniden kazandırılmalı, erozyon kontrol projeleri ve ekosistemin eski haline döndürülmesi için planlar yapılmalıdır.
  2. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Süreçlerinin Şeffaf ve Adil Bir Şekilde Yürütülmesi:
    • Şeffaflık: ÇED raporları kamuya açık olmalı ve halkın erişimine sunulmalıdır.
    • Bağımsız Değerlendirme: ÇED süreçlerinde bağımsız uzmanların ve akademisyenlerin yer alması sağlanmalıdır.
    • Katılım: Yerel halkın, sivil toplum kuruluşlarının ve ilgili paydaşların süreçlere katılımı teşvik edilmelidir.
Halka Açık Sahiller
  1. Sosyal Adaletin Sağlanması İçin Sahillerin Ücretsiz ve Erişilebilir Olması:
    • Restorasyon Planları: Özel işletmeler tarafından tahrip olmuş kıyıların yeniden doğaya kazandırılması için kapsamlı restorasyon planları hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Sahillerin sadece nicelik açısından değil, nitelik açısından da korunması sağlanmalıdır.
    • Halka Açıklık: Restorasyonu tamamlanan kıyı alanlarının halka ücretsiz ve erişilebilir hale getirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. 
    • Erişim Kolaylığı: Sahillere erişimi kolaylaştıracak altyapı projeleri (yollar, toplu taşıma, yürüyüş yolları) geliştirilmelidir.
    • Halka Açıklık: Tüm sahil şeritlerinin ücretsiz olması sağlanmalı, özel işletmelere verilen sahil alanları kamulaştırılmalıdır.
    • Eşitlik: Tüm vatandaşların sosyo-ekonomik durumuna bakılmaksızın sahillerden faydalanabilmesi için politikalar geliştirilmelidir.
Yasal Düzenlemelerin Güçlendirilmesi
  1. Kıyı Kanunu ve ÇED Yönetmeliği’nin Etkin Uygulanması:
    • Denetim: Yasal düzenlemelerin etkin uygulanması için düzenli denetimler yapılmalı ve ihlaller tespit edilmelidir.
    • Uygulama: Tespit edilen ihlallerin hızlı bir şekilde düzeltilmesi için mekanizmalar oluşturulmalıdır.
  2. Yasal Düzenlemelerin İhlal Edilmesi Durumunda Yaptırımların Artırılması:
    • Caydırıcı Cezalar: İhlaller için caydırıcı cezalar ve yaptırımlar uygulanmalıdır.

Hukuki Süreçler: İhlallerin yargı süreçleri hızlandırılmalı ve sonuç odaklı olmalıdır.


Sonuç: Belediyelerden Taleplerimiz

Sahillerimizin korunması ve halkın erişimine açılması için belediyelerle işbirliği yapmak büyük önem taşıyor. Kıyı Kanunu’nun 13’üncü maddesinde belirtildiği üzere kanun kapsamında belirlenen alanlar içerisindeki uygulamaların kontrolü; belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeler tarafından yapılır. Belediyelerin esnek yapısı, projelerin yerel halkın ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesini sağlar ve uygulamada karşılaşılan engelleri daha hızlı bir şekilde aşmalarına olanak tanır. 

Bakanlık düzeyinde alınan kararlar daha geniş ve genel çerçevede olurken, belediyeler yerel düzeyde daha spesifik ve hızlı çözümler üretebilirler. Ayrıca, yerel halkın katılımını ve desteğini sağlayarak daha kapsayıcı ve etkili projeler geliştirebilirler. Bu nedenle, taleplerimizi ve çözüm önerilerimizi belediyelere ileterek, sahillerimizin korunması ve halka açık hale getirilmesi sürecinde daha doğrudan ve etkili bir işbirliği oluşturmayı amaçlıyoruz. Bu işbirliği, sahillerimizin sadece korunmasını değil, aynı zamanda toplumun tüm kesimleri tarafından erişilebilir ve kullanılabilir olmasını da sağlayacaktır.

Halka Açık Sahiller

Belediyeler, sahillerin herkesin ücretsiz ve kolayca erişebileceği şekilde düzenlenmesi için gerekli adımları atmalıdır. Halka açılan sahillerin temizliği ve bakımının düzenli yapılması için belediyeler sorumluluk almalıdır.

  • Sahillerin herkes için ücretsiz ve kolayca erişilebilir olmasını temin edecek düzenlemeler yapılmalıdır. 
  • Halka açılan sahillerin temizliği ve bakımı düzenli olarak yapılmalıdır.
  • Sahillerin sadece nicelik açısından değil, nitelik açısından da korunması sağlanmalıdır; doğal güzelliklerin ve ekosistemlerin korunması önemlidir.
Ekolojik Koruma ve Restorasyon

Belediyeler, ekolojik olarak hassas kıyı bölgelerin korunması ve restorasyonu için aktif rol almalıdır.

  • Ekolojik açıdan tehlikeli kıyı bölgelerin belirlenmesi ve korunması için detaylı envanter çalışmaları yapılmalıdır.
  • Tahrip olmuş kıyıların restorasyonu için kapsamlı planlar hazırlanmalı ve bu planlar etkin bir şekilde uygulanmalıdır.
Şeffaf ÇED Süreçleri

Belediyeler, ÇED süreçlerinin şeffaf ve adil bir şekilde yürütülmesini, halkın ve sivil toplum kuruluşlarının katılımını sağlamalıdır.

  • ÇED raporlarının şeffaf ve adil bir şekilde hazırlanması ve kamu katılımının tam anlamıyla sağlanabilmesi için yerel yönetimlerin süreçler hakkında yöre sakinlerini daha etkin bir şekilde bilgilendirmek ve temsilini sağlamak için teknolojinin sunduğu imkanlar da kullanılarak yeni yöntemler bulunmalıdır.
Yasal Düzenlemelerin Etkin Uygulanması

Belediyeler, Kıyı Kanunu’nun ve ÇED Yönetmeliği’nin etkin uygulanması ve ihlallerin sıkı bir şekilde denetlenmesi için çalışmalıdır.

  • Kıyı Kanunu’nun ve ÇED Yönetmeliği’nin etkin bir şekilde uygulanması sağlanmalıdır.
  • Denizlerin ve kıyı alanlarının kirlenmesini önlemeye yönelik yasal yetkiler etkin bir şekilde kullanılmalı, ÇED ile belirlenen kirletmeme yükümlülüklerini yerine getirmeyen işletmeler anlık ve sürekli olarak denetlenmeli, kirletme yasağının ihlali halinde ciddi idari yaptırımların yanı sıra kirleten işletmelerin eski hale getirme yükümlülükleri takip ve kontrol edilmeli, tüm bu işlemler ve sonuçları hakkında yöre sakinleri etkin bir şekilde bilgilendirilmeli, doğrudan zarara uğrayan yöre sakinlerinin zararlarının giderimi için yasal süreçler konusunda destek sağlanmalıdır.
İşbirliği ve Destek

Belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan kamu tüzel kişilikleri olarak Belediyeler, sahillerin korunması ve halka açık hale getirilmesi konusunda Greenpeace ve diğer çevre kuruluşlarıyla işbirliği yapmalı ve destek sağlamalıdır.