İstanbul’da kirlilik yeni limitlerin 3.4 katı, Ankara’da 3.8 katı üzerinde

Türkiye’nin dün akşam saatlerinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Paris Anlaşması’nın Ekim ayında TBMM’de onaya sunulacağını, Çin’in denizaşırı kömür yatırımı yapmayacağını açıklamasının ardından; bugün de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) hava kirliliği limit değerlerini güncelledi. 15 yıl aradan sonra güncellenen hava kalitesi rehberinde temel kirleticiler arasında bulunan PM10 için yıllık limit değer 20 mikrogramdan 15’e; DSÖ’nün kanserojen madde olarak da tanımladığı PM2.5 için ise 10 mikrogramdan 5’e çekildi. Yeni değerlere göre İstanbul’da hava kirliliğinin limit değerlerinin yaklaşık 3,4 kat; Ankara’da ise 3,8 kat üzerinde kaldığı görüldü. 

Düşük seviyede hava kirliliği maruziyetinin bile insan sağlığı üzerindeki zararlarını gösteren bulgular artıyor. 2020 yılı sonunda İngiltere Yüksek Mahkemesi Londra’da trafiğin yoğun olduğu bir bölgede yaşayan 9 yaşındaki Ella Kissi Debrah’ın ölüm nedenleri arasında hava kirliliğinin bulunduğuna karar verdi. Ella, hava kirliliğinin direkt ölüm nedeni olarak kayda geçtiği ilk kişi olurken hava kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki etkileri de net şekilde görülmeye ve resmi şekilde kabul edilmeye başlandı.  

Hava kirliliği erken ölüm ve astım, inme, akciğer kanseri, depresyon, şizefreni, erken doğum gibi pek çok sağlık sorunu riskini yükseltiyor. Sağlık etkisi aynı zamanda toplumlara ek bir finansal yük getiriyor. Hava kirliliğinin sağlık faturası dünyanın bazı bölgelerinde gayri safi yurt içi hasılanın yaklaşık % 14’üne denk geldiği şehirler mevcut. 15 milyonun yaşadığı İstanbul’da hava kirliliğinin 2020’deki faturası 6.6 milyar dolar olduğu tahmin ediliyorken, neden olduğu erken ölüm sayısı ise 15 bin kişiydi.   

DSÖ bugün açıkladığı revizyonlarla PM10 ve PM 2.5 limit değerini güçlendirirken, Türkiye’de bugün hala PM 2.5 için belirlenmiş bir limit değer bulunmuyor. Bununla birlikte Türkiye’de gerçekleştirilen hava kalitesi ölçümleri ise ne yazık ki yetersiz. 

Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Gökhan Ersoy, DSÖ’nün açıklaması sonrasında şunları dile getirdi; 

“Bir tarafta iklim krizinin şiddetlendirdiği afetlerle boğuşurken, öteki taraftan hala kendimizi salgından korumaya çalıştığımız bu krizler çağında temiz bir nefes almak hepimizin müşterek ihtiyacı ancak gezegeni yok eden anlayış temiz hava hakkımızı da gasp ediyor. Bu anlayışın karşısında kirletici faaliyetleri durduracak olan limit değerler kısa vadeli koruma önlemleri için elimizdeki en etkili politika araçları. Ancak bunlar da tek başına yeterli değil. Yıllar içinde gelişen halk sağlığı bilimi ve DSÖ’nün her 10 yılda bir limitlerde revizyona gitme ihtiyacı güvenli bir eşik olmadığını gösteriyor. Diğer yandan trafiğin yoğun olduğu karayolları, organize sanayi bölgeleri ve kömür gibi fosil yakıtların kullanıldığı enerji santrallerinin bulunduğu sıcak noktalarda tüm dünyada kirlilik değerleri limitlerin katbekat üstünde olduğu görülüyor. Bu nedenle kömürü, dizel ve benzinli araçları geride bırakacağımız bir takvimi hemen planlamalı ve geçiş döneminde de fosil yakıtların halk sağlığı etkilerini minimize edecek limit değerlere göre temiz hava eylem planlarını uygulamalı, koruma bölgeleri ilan etmeliyiz.” 

Detaylı bilgi için;

Burcu Ünal Kurban, Greenpeace Akdeniz İklim & Enerji Projeler Lideri, [email protected]
Gökhan Ersoy, Greenpeace Akdeniz İklim & Enerji Proje Sorumlusu, [email protected]